Nota: El presente articulo de los camaradas de Özgür Gelecek, analiza la cuestión de la Autonomía, su carácter progresista, sus limites y la necesidad de avanzar en el camino de la Revolución y de la autentica autodeterminación del pueblo kurdo.
Özyönetim Nedir, Nasıl Ele Alırız?
Cumartesi, 29 Ağustos 2015 16:09
HDP’nin
geniş kesimleri kucaklayarak ulaştığı seçim başarısına karşı
Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan nezdinde ortaya konan devlet refleksi;
“çözüm süreci”nin buzdolabına kaldırılması, esas olarak ise ateşkesin
rafa kaldırılması oldu. Seçimler öncesinde başlayan saldırgan tutum,
sonrasında askeri saldırganlığa dönüştü ki, bu sadece gerillaya dönük
olarak değil ama Kürt
halkını
da kapsayan şekilde halen sürmektedir. Bu saldırganlığa karşı bir
askeri- politik direniş hattı ören Ulusal Hareketin en önemli karşı
hamlelerinden birinin T. Kürdistanı’nda peşpeşe ilan edilen öz
yönetimler olduğunu söylemek gerekir. Özerklik anlayışının Ulusal
Hareketin siyasal çizgisinin bir parçası olduğu bilinmektedir. Kürt
ulusal sorununun çözümünde ve yine Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde
Ulusal Hareketin ortaya koyduğu politikanın omurgasını bu anlayış
oluşturmaktadır. Türkiye şartlarına sunulan bu politikanın mevcut yapıyı
düşündüğümüzde devlet açısından sarsıcı ve kabul edilemez nitelikte
olduğu ise açıktır. TC devleti kuruluşundan itibaren ve bir yanıyla
Osmanlı’ya dayanan devlet geleneğinin bir devamı olarak merkezi faşist
bir yapıya sahiptir. Özellikle cumhuriyetin ilk dönemlerinde T.
Kürdistanı’nda isyan bahanesiyle ya da başka bahaneler uydurarak yapılan
yığınla katliam, izlenen baskı ve asimilasyon politikaları, bu merkezi
yapıyı en zayıf olduğu yerde tahkim etme amacına hizmet etmiştir.
Elbette TC devletinin merkezi yanının güçlü olması sadece ulusal soruna
has bir durum değildir. Bunu da kapsayacak şekilde sosyo-ekonomik
temelde şekillenen bir öze sahiptir. Egemen sınıfların emperyalizme
bağımlı ve zayıf niteliliği, mevcut sömürü sisteminin devamı için halkın
olabilecek her şekilde baskı altında tutulmasını gerektirmektedir.
Bundan dolayı demokrasinin “olmazsa olmazlarından” şeklinde sayılan
seçim sisteminin (ki bu sadece bir biçimidir) yani halkın yönetime
katılma biçiminin, egemen sınıflar açısından alabildiğine iğdiş edilmiş,
sınırlanmış hali yaşam bulmaktadır. TC devletinin “demokratik
niteliğine” dair bu sorun T. Kürdistanı özgülünde kendine özgü bir biçim
almaktadır. Zira burada söz konusu olan sadece demokrasinin temel
niteliği olan halkın yönetime katılma hakkı hiçleştirilmemekte aynı
zamanda bu ulusal baskıyla katmerli bir hale gelmektedir. Bu açıdan
bakıldığında gündeme gelen öz yönetim ilanları, bir yandan devletin
merkezi faşist yapısına öte yandan ise T. Kürdistanı’nda uygulanan
ilhakçı devlet politikasına karşı bir saldırı niteliği taşımaktadır. TC
devletinin bu alanlara yönelik katliamcı yaklaşımının ardında da bu
gerçeklik yatmaktadır. Egemen sınıflar açısından devlete dair tehdit
algılanmış ve halka dönük katliamlardan da kaçınılmayacağı mesajı
verilerek dahası bunun pratiğine de girilerek adeta bir işgal
saldırısına girişilmiştir. Özelikle MHP çevresinin ve Devlet Bahçeli’nin
“sıkıyönetim ilan edilsin” vb. talepli ajitatif bir konuşmanın
ötesinde, algılanan tehdidinin devlet cephesinden boyutunu
göstermektedir. AKP hükümeti ise sadece bunu sözde reddetmekte ama diğer
yandan sıkıyönetime has uygulamalar bölgede pratikleştirilmektedir.
Özyönetim ilanı ilerici ama yeterli değildir!
Ulusal
Hareket bir yandan özerklik/öz yönetim ilan ederken bunun asıl amacını
devleti kendi istediği zemine çekmek için bir hak alma mücadelesi
yürütülmek olarak açıklamaktadır. Bu mücadele kuşkusuz ilericidir ve
desteklenmelidir. Ancak daha önce de vurguladığımız gibi bizim açımızdan
temel mesele sadece ulusal zeminde bazı hakların kazanılması değil,
Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma Hakkı ve tam hak eşitliğinin
sağlanmasıdır. Meselenin devrimci çözümü budur. Ulusal Hareketin mevcut
siyasal çizgisi hâlihazırda bundan uzaktır ve bundan dolayı ulusal
sorunun çözümünde devrimci bir halka yakalanamamaktadır. Buna paralel
şekilde öz yönetim ilanları da devlet yapısının demokratik bir şekilde
dönüşümünü hedeflemektedir. Bunun akabinde silahlı çatışmaların
tırmanması ise devletin gösterdiği refleksle ilgilidir. Kürt ulusunun
kendi mücadele tarihinden de anlayacağı gibi en küçük demokratik hakkın
dahi silahlı mücadele ile kazanılması ve korunması ülkemizin
gerçekliğidir ve TC devletinin faşist yapısının tersten ispatıdır. Süreç
açısından önemle üzerinde durulması
gereken
bir diğer nokta T. Kürdistanı’nda ortaya çıkan özerklik ilanlarının
ülkenin batısından da yeterli düzeyde dayanışma ve destekle
karşılanmasıdır. Bu sadece devletin buralara yönelik geliştirdiği askeri
saldırganlık ve katliamları teşhir etmekle mümkün değildir. Çünkü
burada söz konusu olan salt askeri saldırganlık değildir; bu TC’nin her
zamanki halidir. Söz konusu olan şimdiye kadar Ulusal Hareketin
sürdürdüğü
demokratik hak alma mücadelesinin bir adım daha ileri taşınması ve
radikalleştirilmesidir. Bunda ne kadar ısrar edileceği, bunun seçim
süreci vb.ne paralel nasıl ele alınacağı, süreçte izlenen ve misilleme
düzeyinde kalan (PKK’nin deyimiyle meşru savunma) askeri çizgisinin
örneğin 2012’de olduğu gibi bir saldırı savaşına dönüp dönmeyeceği ile
de alakalıdır. Şimdiden görülen Ulusal Hareketin bunu daha üst boyutta
bir kopuşa çevirmeyeceğidir. İzlenen barış politikası, müzakere
politikaları vs. bunu göstermektedir. PKK’nin, TSK’nın saldırılarına
karşı yaptığı haklı misilleme eylemleri ve yine öz yönetim ilanları,
devletin yaptığı propaganda ve özellikle sol liberallerin tutarsızlığı
ile birleştiğinde savaşın taraflarını “eşit düzeyde” ele alma gibi bir
kafa karışıklığı ortaya çıkmaktadır. Buna karşı uyanık olmak ve halkı
aydınlatmak gerekmektedir. Daha önce de vurguladığımız gibi bizim
açımızdan barış politikası savaşa karşı olmak üzerinden değil, TC’nin
yürüttüğü haksız savaşa karşı olmak açısından anlamlıdır. Bu açıdan
savaşın taraflarına karşı tutumumuz ve konumlanmamız nettir. İkincisi
ise gerçek anlamda barışın sağlanmasının Kürt ulusunun Özgürce Ayrılma
Hakkı’nın savunulması ile mümkün olduğudur. Buna dair görevlerin yerine
getirilmesi bütün faaliyet alanlarında öz yönetim ilanlarının sonuna
kadar desteklenmesi, devletin faşist saldırganlığının ve katliamların
teşhiri ile birleştirildiğinde mümkündür.
No hay comentarios:
Publicar un comentario